RÖNESANS- YENİDEN DOĞUŞUN MİMARİSİ

Rönesans; bir keşif ve özgürleşme dönemidir. Yeniden Doğuş olarak bilinen Rönesans dönemi, Orta Çağ ile günümüz uygarlığı arasındaki boşluğu doldurmakla bilinir.
RÖNESANS- YENİDEN DOĞUŞUN MİMARİSİ

RÖNESANS

Genel itibari ile 14. yüzyıl ile 17. yüzyıla kadar geçen zamana atfedilen Rönesans, Orta Çağ’ın ardından tüm Avrupa’nın sanatsal, politik, kültürel ve ekonomik anlamda “yeniden doğuşunun” olduğu hiddetli bir dönemdi. Matbaanın bulunmasıyla bilginin geniş kitlelerle paylaşımının arttığı ve radikal değişimlerin yaşandığı bu dönemin en çok dikkat çekeni ise mimarisi olmuştur. Günümüze kadar gelen bu olağanüstü yapılara birlikte bakalım.



Yeniden Doğuş


Yeniden Doğuş

Rönesans‘tan önce Avrupa, Karanlık Çağ olarak da bilinen Orta Çağ zamanlarını yaşadı. Karanlık Çağlar savaş, kıtlık ve hastalıklarla sürdü. “Kara Ölüm” olarak da bilinen Hıyarcıklı Veba, 1300’lerde orman yangınları gibi tüm Avrupa’ya yayıldı. Şifacı bir kadının cadı olduğu için asıldığı, para ile cennetten toprak satılan, sadece İncil okumanın serbest olduğu bir dönemden bahsediyoruz. Karanlık Çağlar boyunca insanlar sadece kiliseye güvenmek yerine, dünyada önemli katkıları olduğuna inandılar ve hümanistler ortaya çıktı. Hümanistler fikirleri ve sanatsal becerileri ile eski Yunanlılardan ve Romalılardan ilham aldılar. Genel olarak Rönesans, insanların kendileri için düşünmeye ve yeni sanatsal başarılar denemeye başladıkları bir dönemdi diyebiliriz. Güzel eşyaların ve fikirlerin ticareti sonunda Rönesans‘ın Kuzey Avrupa’ya yayılmasına yol açtı ve ilk kez işçi sınıfı zengin olarak ortaya çıktı.



Işığa Kavuşan Yapılar: Gotik Mimari


Işığa Kavuşan Yapılar: Gotik Mimari

Gotik yapılarda, sonsuzluk işlenmektedir. Tanrı’ya ve sonsuzluğu anlatan mimari tasarım söz konusudur. Gotik Mimari Orta Çağ’da sıklıkla karşılaşılan sorunlar sonrası ortaya çıkmıştır. 1100-1200’lerde yapıların mimarisi oldukça limitli, ilkel, karanlık ve soğuktu. Gotik Mimari bunun gibi sorunları çözmeyi hedeflemiş ve aydınlık, hoş, havadar yapılar inşa edilmesini sağlamıştır. Gotik mimariyi diğer mimari formlardan ayıran vitray süslemeleri ile uzun ve sivri pencere kullanımı gibi bazı temel özellikler vardır. Gotik sanatın ön plana çıkan bu özellikleri, yapıların süslemesinde kullanılan heykel ve resim üsluplarını da etkilemeyi başarmıştı. Heykel ve resimler daha uzun ve gösterişli bir formda yapılmıştı. İlk olarak Paris yakınlarında bulunan Saint Denis Manastır-Kilisesi’nin yeniden yapımında (1122-1151) uygulandı.



Gotik mimari

Fransa kralları tarafından desteklenen Gotik mimari, 1250-1350 yılları arasında en parlak dönemini yaşadı. Fransa’dan sonra Almanya ve İtalya gibi diğer Avrupa ülkelerinde de uygulandı. Günümüzde bu ülkelerde çok sayıda Gotik mimari örneklerini görmek mümkündür. En çok bilinenleri arasında yer alan ise Paris’te bulunan ve Meryem Ana’ya ithafen ismini alan Fransa da Notre Dame Katedrali 2019 yılında bilinmeyen bir sebeple yandı. Kısa sürede alevlere teslim olan 857 yıllık Katedral'in 96 metre yüksekliğindeki kulelerinden biri ile çatısı tamamen çöktü ve bina büyük zarar gördü.



Rönesans Mimarisine Giriş


Floransalı Flippo Bruneleschi’nin kurucusu olarak kabul edildiği Rönesans mimarisi; eski Yunan ve Roma kültürünün, Orta Çağ kültürünün ardından yeniden canlanması fikri ile ortaya çıkmıştır. Taş ve mermer malzemenin ağırlıklı olarak kullanıldığı Rönesans mimarisi daha çok sivil yapılarla ortaya çıkarken bu yapıların yanında dini yapıların inşasına devam edilmiştir. Dini yapılar adeta Orta Çağ dinsel inancının bu dönemde yıkıldığını gösterir gibidir. Tanrı’ya yaklaşmayı sağlayan sivri tonoz, sivri kemer ve çan kulelerinin yer aldığı yüksek yapılar yerini yuvarlak kemer, beşik tonozun kullanıldığı daha alçak merkezi planlı yapılara bırakmıştır. Rönesans mimarları, insan oranları ve binalar arasında bir uyum buldular. Bu orantı kaygısı, Rönesans tarzını daha karmaşık Gotik tarzdan ayıran açık, kolay anlaşılır alan ve kütle ile sonuçlandı.



Rönesans Mimarisine Giriş

Rönesans cepheleri dikey eksenleri etrafında simetriktir. Örneğin, bu dönemin kilise cepheleri genellikle bir alınlıkla örtülür ve bir pilaster, kemer ve saçak sistemi ile düzenlenir. Sütunlar ve pencereler merkeze doğru bir ilerleme gösterir. İlk gerçek Rönesans cephelerinden biri, Floransalı mimar Bernardo Gambarelli’ye atfedilen Pienza Katedrali idi.



Rönesans mimarisi eserlerinden Aziz Petrus Bazilikası, Rönesans mimarisinin en önemli eseridir. Geç Rönesans ve erken Barok döneme aittir. Aziz Petrus Bazilikası, Roma’nın dört Büyük Bazilikasından biridir, diğerleri Santa Maria Maggiore, St. Paul ve St. John Lateran’dır, ancak dünyanın en yüksek kubbesi olan Aziz Petrus’un kubbesidir. Büyük ölçüde Michelangelo tarafından tasarlanan ve Michelangelo’nun öğrencisi Giacomo della Porta tarafından Sixtus V’in (1585–1590) kısa ama aktif papalığı sırasında inşa edilen kubbe, her biri 60 fit kalınlığında dört pandantif ve büyük payandalara dayanmaktadır. Aziz Petrus’un kubbesinin en yakın rakipleri arasında Erken Rönesans‘ın Floransa Katedrali,Filippo Brunelleschi ve 1434’te tamamlandı.


BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

GÖZ ALICI DEĞERLİ TAŞLAR

GÖZ ALICI DEĞERLİ TAŞLAR

Elmaslar, zümrütler, yakutlar… Hemen hemen her kadının ve erkeğin ilgisini çeken ve yüzyıllardır değerini güçlü bir şekilde koruyan değerli taşların tarihi günümüzden 30 bin yıl öncesine kadar uzansa da, bu değerli taşların şekillendirilip işlenmesine ve mücevher yapımına ilk olarak M.Ö 4. binyıl sonlarında Mezopotamya’da, Mısır’da ve Anadolu’da rastlanmıştır.
MÜZİĞİN DİJİTAL YOLCULUĞU

MÜZİĞİN DİJİTAL YOLCULUĞU

Geçmişi tarih öncesi çağlara dayanan, deniz, rüzgar, dalga, hayvan seslerinin taklitleriyle başlayan ve bunu yapabilmek için boş bir kütük ve deriden yararlanılan müzik; hikayenin lirik ve işitsel ifadesidir.
DÜNYACA ÜNLÜ MÜZELER

DÜNYACA ÜNLÜ MÜZELER

Her biri insanlık tarihinde kısa bir yolculuğa çıkaran müzeler, günümüze kadar ulaşmayı başarmış en eski tarihi kalıntıların korunduğu ve bizlerle buluştuğu yerlerdir.