Biz tam bir sinema tutkunuyuz! Sizin de öyle olduğunuzu tahmin ediyoruz. Bu yazı serimizde her izlediğinizde farklı yönlerini göreceğiniz, bakış açınızı değiştirecek filmleri önereceğiz. İlk yazımız sinema tarihinde klasikleşmiş filmlerden oluşuyor; bir sonraki yazımızda kült filmleri mercek altına alacağız. Keyifli okumalar ve şimdiden iyi seyirler dileriz!
2. Dünya Savaşı sırasındaki Yahudi soykırımı sırasında 1000’den fazla insanın hayatını kurtaran Oskar Schindler’in gerçek hikayesini anlatan “Schindler’s List” listemizin birinci sırasında yer alıyor. Yönetmenliğini Steven Spielberg’in yaptığı, bir sahnesi hariç tümü siyah-beyaz çekilen film, 2004 senesinde ABD Kongre Kütüphanesi tarafından “kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli” filmler arasında seçiliyor ve o günden beri ABD Ulusal Film Arşivi’nde de muhafaza ediliyor.
2. Dünya Savaşı’nda, hiç parası olmadan, Almanya’ya iş kurmak amacıyla gelen Oskar Schindler, “sunum” yeteneğini kullanarak birçok üst düzey Nazi subayı ile yakın ilişkiler kurmayı başarır. Bu şekilde kendisine fabrika kuran Schindler, muhasebeci olarak yanına Itzhak Stern’i alır. Ucuz işçiliği kabul ettikleri için Yahudi aileleri fabrikada çalıştırmaya başladıktan sonra, aslında bu kişileri toplama kamplarından uzak tuttuğunu yani hayatlarını kurtardığını fark eder. Oldukça para kazandığı bir dönemde olmasına rağmen, tek endişesi budur: “Nasıl daha fazla insan kurtarırım?” Başarılı oyuncu Liam Neeson’ın başrolü üstlendiği “Schindler’s List”i uzun seneler önce izlediyseniz, 2018’de kesinlikle tekrar seyretmelisiniz.
Sıradaki filmle Jean Reno’nun gençliğine ve Natalie Portman’ın çocukluğuna dönelim. Efsanevi yönetmen Luc Besson’ın unutulmaz filmi olan Leon, 12 yaşındaki bir kız ile profesyonel bir suikastçının yollarının kesişmesini ve zaman ilerledikçe oluşan dostluğunu konu alıyor.
Ailesini bir polis baskını sırasında kaybeden Mathilda, Leon tarafından koruma altına alınır. İkili ilk başta birbirlerine alışamamış olsalar da, aralarındaki bağ, derin bir dostluk ve iş ortaklığına dönüşür. Hayatını kurallardan oluşturmuş, tam anlamıyla bir profesyonel olan Leon, Mathilda sayesinde uzun zamandır hatırlamadığı birçok farklı duyguyu hisseder olur. “Leon: The Professional”, her seferinde farklı duygular hissettirecek özel bir film.
Bu sefer daha da geriye, 1950’lili yıllara, bir cinayet duruşmasına gidiyoruz. Klasik bir Amerikan dava sürecindeki gibi, 12 adet jüri, bir çocuk zanlının babasını öldürüp öldürmediğine karar vermektedir. Davanın sonuçlanması için oy birliğine ihtiyaç olan 12 jüri üyesinden bir tanesi diğerlerinden farklı düşünür. Bunun üzerine son kararı vermek için jüri odasına girerler.
Başında ve sonundaki birkaç dakikalık dava süresi ve bitişikteki lavabo sahneleri dışında bütün filmde mekân olarak sadece jüri odası kullanılır. Tek bir mekanda, 12 karakterin arasında geçen yoğun diyaloglardan oluşan “12 Angry Men” filmi, küçük ön yargılarla beraber önemsiz görünen tesadüflerin aslında ne kadar önemli olabileceğini anlatan bir şaheser. Bu harika filmin anlattığı çok fazla öğe olduğundan, “12 Angry Men”i tekrar tekrar izlemekte fayda var.
Klasik filmlerden bir önerimiz de İtalyan sinemasından… 1988 yılında vizyona giren, 1989 Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü kazanan bu muhteşem film, aynı sene Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ının da sahibi olmuştu.
Filmin baş karakteri, ünlü bir yönetmen olan Salvatore’nin çocukluğunu anlatan Cinema Paradiso, her izleyene sinema kültürünü ve aşkını aşılayacak kadar muhteşem bir film. 30 senenin ardından doğduğu kasabaya geri dönen Salvatore, çocukluk ve gençlik yıllarını ve hayatında ona en çok ilham veren kişi olan sinemada projeksiyoncu olarak çalışan Alfred’ı hatırlar. Samimi ve sıcak işleyişiyle, size duygu yüklü bir iki buçuk saat geçirtecek olan, Giuseppe Tarnatore’nin baş yapıtı Cinema Paradiso’yu da listenize eklemelisiniz.
Yazımızı sinema tarihinin en önemli yapıtlarından biriyle sonlandırıyoruz. 1994 yapımı olan The Shawshank Redemption, suçsuz olduğunu iddia etmesine rağmen karısını ve kendisini aldattığı sevgilisini öldürdüğü gerekçesiyle Shawshank Devlet Cezaevi’nde yaklaşık 20 yılını geçiren bankacı Andy’nin hikâyesini anlatıyor.
Cezaevinde kaldığı süre boyunca diğer mahkûmlardan Ellis’in ile dostluk kuran Andy, cezaevi müdürünün para aklama faaliyetlerine yardım etmeye başladıktan sonra gardiyanlar tarafından korunmaya başlanır. Andy ve Ellis, hayalleri, geçmişleri ve planları üzerine konuştukça aralarındaki bağı güçlendirirler. Morgan Freeman ve Tim Robbins’in müthiş performanslarıyla IMDB’de “Top 250”de 1. sırada yer alan “The Shawshank Redemption, “korktukça tutsak, umut ettikçe özgürsünüz” mesajını en iyi şekilde veriyor bizlere.